LAN Bİ SUS

LAN Bİ SUS
Ergün Doğan'ın Kişisel Sayfasıdır©

8 Temmuz 2015 Çarşamba

SON DURAK

Defalarca vazgeçtim,
Elimden bıraktım kendimi.
Kalp kırmaksa mevzu bahis
Üzerine yok sevgili.
Öptüm en kafiyeli yerinden resminin.
Dudaklarında
Duraklarım.
~ergndgn~

SENSİZLİĞE NAZIR

Gözlerinden bildim
Nakış, aynı nakış
Belli ki sensin.
Mevsim ise benim kadar kış.
Çocuklar takılır peşimize
Ve hiç susmaz alkış.
Yatağını bulur sular
Yatağımı ısıtır zaman.
Taş duvar olurum meyledersen
Entarinin renginde yosunlar sarmalar beni
Hüznümü kollarına silerim.
Ağlama deme bana
Ağlamıyorum.
~eRgNdĞn~

BUZ

Pencereyle yol arasındadır
Arıyorsan eğer gözlerimi.
Kaç gözyaşı sollamam gerek
Seninkilere varmak için sevgili?
~~eRgNdGn~~

HÜZNÜ GÖREN CENNETLİK

Oluruna bırakmam
Ağır gelir.
Hemen öpmem lazım seni
Bakalım, görelim deme
Şimdi bakalım,
Bakalım nasıl da yakışıyor ellerimiz.
Şu an zalim.
Geçmiş halim şeytan nefesi
Bir kaç cümle ile kaçmaz
Sevdanın hevesi.
Ah yar, çatık kaşlarından sırılsıklam yastığım.
Henüz saçlarınla buluşmadan yatak
Öyle sırılsıklam ağlamaktan.
Sabah aynada kapkara yüzüm
Şarapsız, ışıksız güne razı gönül
Aysız, aydınlıksız gece; yıldızsız.
Seni sevmek olmasaydı
Tek bir evladım olurdu sade:
Adı yalnızlık. //eRgNdGn//

GÖKYÜZÜNÜ EMZİRMEK

Arada bir deliriyor işte
Yoksa güzel kızdır Aras Nehri.
Güneşten taçlar yapmış göğünün kıyısına.
Gönlümün kıyısına
Çimenler sermiş.
Doğa anne gibi
Kibirsiz
Bana can verdiğinden
Habersiz.
//ErGnDgN//

ADA

Neden ağlamaklı oluyorum seni görünce?
Bir okyanus derinliğinde gözlerin
Dalsam dibe ,boğulacağım
Ama bu tatlı bir nefessizlik
Sana hiç şiir yazılmamış olsa keşke
Hiç bir dağın eteği ağlamasaydı mesela.
Hiç bir gemi batmamış olsaydı keşke ellerinde.
Sen nasıl dört yanımı kaplamışsan
En çok bu adayı sevmiş olsan keşke... //ErgNdGn//

ŞAKACI TİTAN

Beden kayıp,
Zihin, ölüme beş kala.
Kendi cenazemde
''Ve teala ceddük'' kısmını unutarak okumak istiyorum sübanekeyi.
Hayta kalbimin
Ölürken bile bir farkı olsun. // ErgnDgN//

UYKU

Öyle bir şey işte çocuk. 
Uyanınca sağa bakıyorsun
Kol saatin geliyor eline
Gece resmini öptüğün kadın değil.
Evet çocuk
Resimleri falan öpüyorsun.

VİRA ZELZELE

Keder balyası bırakılmış iskeleye
Bir çözebilsem ipini
Saçılacak etrafa. 
Martılara simit atma sevincinde yürek
Boş kalınca eller
Köpüklerine tutunur denizin.
Yutkunur dururum
Boğazımda sevgilinin izi
Yol, kurtar bizi.
Haydi, dedi kaptan
Umutlar fora.
Sıcak bir çay alın elinize
Gülücükler bırakın
Yol boyunca denize.
Ağlarsa
Duyamazsınız pervane sesinden
Dalgalara bakma hevesinden
Duyamazsınız.
~ergndgn~

BİR ZAMANLAR

Aylardan haziran
Suskunluğun ilk kez para etmediği zaman. 
Sustum
Kayboldu. 
Oysa çok gürültülüydü haziranlar
Bir çift güzel göz vardı
Bir zamanlar.


//ErGNdGn//

BAHANE

Bir ara oturalım seninle,
Cam gibi bir gökyüzü olsun.
Kahkülünün gözlerine düşmesi
Saçlarına dokunma bahanem olsun.
Sen gülümse
Fena utanırım.
Öfken yüzünde asılı dursun.
Ölümüne susarım.
/ergndgn/

ORA

İnan içimde senli cümle çoktur.
Ve yüklenip yalnızlıklarımızı
Nereye gitsek
Orası bizim olur
~ergndgn~

GÖNÜL FAKİRLİĞİM

Zehirli uykular
Kupkuru dudaklar getirdim sana.
Gönül fakirliğimin izin verdiği kadar
Aşığım sana.
~ErGnDgN~

YIRTIK PIRTIK MAVİLİK

Şimdi oturur ağlardım
Annem üzülmeseydi gözlerimin kızarıklığına.
Kızmasaydı üstümün başımın pasına.
Şimdi nehirleri yırtardım utanmasam
Hakaret sayardım ''çocuk'' sözünü.
Şimdi hıçkıra hıçkıra
Şimdi bağıra çağıra
Yaşardım birazcık umudum olsa. 


//ErgNdGn//

GARİP


Yarım kalmayı iyi bilirler garipler.
Bilirler en uzun izmaritler durak önlerindedir.
Tam kederi vururken ciğerlerine
Çaresizliğin otobüsü gelir.
~ergndgn~

6 Kasım 2014 Perşembe

ÖMRÜM



Ben,
Bir kadın tanıdım.
Gereksiz tamlamaları sevmiyor.
Ne ara cümle kursam öznesi ''sen'' olan
Zaman hep kısacık,
Yetmiyor.

Ben,
Bir kadının gözlerini gördüm
Ellerinden öptüm
Ayak bileklerinden.
Ninemin domatesi dalından  koklaması gibi.
Toprak doldurur gibi tırnak aralarıma
Onu doldurdum ruhuma.

Ben,
Bir kadını gülerken izledim.
Hiç bir hatıram bu kadar anlatılası değil.
Küçükken gözlerimi hayran hayran
Harput'a dikerdim.
Ben böyle bir hayranlık görmedim.

Ben,
Bir kadını sevdim.
Dokunsa,
Bir gökkuşağının altında bulurum kendimi.
Yanımda nehirler.
Dokunamazsam,
Yoksunluğum beni
Zehirler.



2 Kasım 2014 Pazar

GEÇEN SENENİN ÇIKMIŞ SORULARI




   Kış, beyaza bürümeden henüz köyü, kupkuru bir ayaz sarmalamıştı her yanı.  Balkonun camından onları izliyordum. Küçük çocuk, ellerini bacaklarının arasına almış, sobanın çıkardığı huzur verici sese dalmıştı. Öyle ki, tellere asılmış fanilasından kafasına damlayan sudan habersiz, ısınmaya devam ediyordu. Televizyonda yeni bir amerikan filmi vardı. Babaannesi tek gözü örgüsünde, filme bakıyordu. Merdaneli çamaşır makinesinin gürültüsü sessizliği bastırıyordu. Çocuğun kapanan gözleri duvarda asılı duran üzeri motifli kilime takıldı yine. Üzerinde, başları örtülü şuh kadınların resmi vardı. Hemen yanıbaşlarında da siyah tenli bir adam. Başka bir dünyaydı. Bu birbirine benzemeyen fotoğraflar, aynı albümde arkadaşça duruyorlardı. Ben ise top oynayan çocukları izliyordum sokağın soğuğuna inat. Ellerim henüz çatlamamış, gözlerimdeki  ışık seyrelmemişti. Ayaklarım, altlarındaki iki numara büyük terliklerle uyumsuzluk resmi çiziyorlardı. Nihayet salona geçiverdim. Şapkalı adam, uzun saçlı siyah adama kurşun sıkıyordu televizyonda. Defterimi önüme aldım ve yazmaya başladım.

Ali ata bak

Işık ılık süt iç

Emel eve gel...


  Kış, şehri beyaza bürümüş, sokakları soğuk bir yalnızlık sarmıştı. Balkonun camından onları izliyordum. Delikanlı, salondaki yemek masasında tek başına oturuyordu. Bir yandan bağlama çalıyor, bir yandan da cep telefonuna gelen mesajlara cevap veriyordu. Her bir eser, telefonun titremesiyle yarım yamalak oluyordu.Televizyonda eski bir amerikan filmine dalmıştı anne, kumanda elinde ha uyudu ha uyuyacak. Üst katta oturan komşuların bağırışları sessizliği bastırıyordu. Delikanlının gözleri duvarda asılı duran ahşap tablolara takıldı. Üç ayrı kadının tablolarıydı bunlar. Muntazam bir şekilde peş peşe ilişmişlerdi duvara. Başka bir dünyaydı sanki. Birbirine benzemeyen fotoğraflar, aynı albümde sırtı dönük duruyorlardı. Ben ise sigaramın son nefeslerini içime çekiyordum sokağın soğuğuna inat.Ellerim çatlamış, gözlerimdeki ışık seyrelmişti. Ayaklarım, altlarındaki iki numara küçük terliklerle uyumsuzluk resmi çiziyorlardı. Nihayet salona geçiverdim. Kara maskeli adam, yüzü boyalı serseriyi ayaklarından tavana asmıştı televizyonda.Kitabımı önüme aldım ve okumaya başladım.

Geçen senenin çıkmış soruları...

14 Temmuz 2014 Pazartesi

ÇATLAK ASFALT VE KISA ÇORAPLAR

Kadın, bir sigara daha çıkardı paketinden. Daha dünkü çocuktu oysa, pahalı güneş gözlükleriyle otobüs durağını yırtıverdi. Göğüsleri yeni yeşermiş lakin yorgun bir südyen belirmişti elbisenin altından. Zaman aceleci, onun için daha çok üstelik. Bir yalan daha savuruverdi adama telefondan. O incecik koluna astığı, eteğiyle uygun olan çantasına geri koydu markalı sigarasını. Bir fiyaka daha savurdu son kez sokağa, otobüse binmeden. Ne de ağırdır kokusu yalnızlığın. Ne kadar inceliklidir ona yer veren orta yaşlı adam. Dilini çıkardı haylazca, içine nefesini doldurduğu cikletini patlatırken. Ah ömür, ne kadar da kısa etekli. Nasıl da savruluyor rüzgarda.

Gece, cesaretli insanların evidir, şimdi de gece kıyafetleriyle caka satıyor şehre kadın. Merhaba diyor bana, kendine hiç yakışmayan utangaç bir edayla. Halen, aynı asansöre binmekten bile çekindiği komşusu duruyor karşısında. Merdivenlerden çıkardı denk gelince apartmanda. Sonra sonra alıştı, yüzünü aynaya dönerek eşlik etti çıkacağım kata kadar. Dünyanın en güzel şarkısını söylerdi bana ''İyi akşamlar'' derken. Geceyi ağlatıp, şatafatlı ışıkların arasında yitip gidiyor. En kalabalık zamanımda, yalnız bırakıyor beni. Onca dostumun, onca şenlikli masaların yanında içimi üşütüyor, sevinemiyorum. Ah ne güçlü, ne de saygısız aslında kadınım. Bilekleri kıvrılıp başka bir adamın koynuna, alkolün sevdasına geç uyandı sabaha belki de. Belliydi, apartmana öğlen saati geldi sonraki gün. Camdan bakabilirdim sadece artık. Asansör bozuktu aylarca.

//ERGÜN DOĞAN//

31 Mart 2014 Pazartesi

YARIM YAMALAK

Gece daraldı,
Darlandı ışık.
Senin sokağından her geçişimde
Boğazımda tozlar,
Ve kuru bir ses kulağıma dikilir.
İrkilir soğuk beni görünce
Efkarım koyu, sular parlak
Bense seni bir kez daha görebilmenin sıcaklığını düşünerek
Yaşıyorum yarım yamalak.

//ErGnDgN//

9 Şubat 2014 Pazar

EV ARKADAŞI

Kedimin karnını doyurmayı unutmuştum bugün. Malum dalgınım bu aralar. Saçlarımdan süzülen yağmur damlaları gözlerime dolarken, zavallı ayaklarım, yorgunluktan dert yanıyorlardı. Bir an evvel eve gidip, kedime mamasını vermeliydim. Acele olsun diye otostop yapmaya karar verdim. Geçide kadar bir araba beni almazsa otostop yapmaktan vazgeçecektim. Islak ve karanlık yolda geri geri yürümeye başladım. Bir, üç, beş derken 25 araba geçti ama hiç biri almadı beni. Geçide gelmiştim, ve kendime söz verdiğim üzere otostop yapmaktan vazgeçtim. Kalan 500 metreyi yürümek hiç de zor olmasa gerek diye düşündüm. Geçitten sonraki sokak lambasının altında durdum. Pantolonuma kadar sırılsıklamdım. Sanki bir havuza dalıp çıkmıştım kıyafetlerimle. Sonra fark ettim ki, kırmızı pantolonumu, palyaço ayakkabılarımı ve komik şapkamı giymeyi tercih etmişim bugün. Kırmızı burnum da cabası. Bu halimle beni kimsenin arabasına almamasına şaşmamalı. Ama acele etmeliydim, çünkü aklım kedimdeydi. Hem de adını unuttuğum kedim. Onun durumunu merak ediyordum, işte o yüzden bekleyip, durumu değerlemdirmek için zamanım yoktu. Nihayet kapıya anahtarımı takabildim. Kapıyı açtım ve ''kediciik'' diye seslendim. Salonda yoktu, odaya baktım...Yok. Banyo, balkon derken bakacak yer kalmadı. Koltuğuma oturdum. Rengini, cinsini, adını bilmediğim kedinin nerede olabileceğini düşünüyordum. Havale geçiriyordum sanki. Belki de benim hiç kedim olmadı. Eğer öyleyse, bir tane edinmeliyim. Besleyecek bir kedim olmalı çünkü. Sevecek bir kadınım, ağlayacak bir cenazem, bir kapıcım, bir dostum...Yoktu. Uyumak istedim sonra. Odamın kapısını kapatırken  gıcırdadı...

-Miyaaavvvv, Miyaaaavvv..

//ergndgn//

SAĞIR

Hani çok da önemli değilmiş
Güzelliğinden utanıyorsan
Dönüp de bakmaman.
Ağır ağır, kulaklarım sağır.
Dil çaresiz,
Yoksulluğum,

 Masumiyetine dokunamadığımdandır.


// ergndgn //

24 Ocak 2014 Cuma

SÜRTÜNÜK

Geçip gidemezsin ki üstünden, 
Dışı masum bir duvar
İçindeyse kalbi yırtık, 
Çok usta bir sürtük var...

_ergndgn__

__BİR DELİNİN OTOBİYOGRAFİSİ__



Şöyledir:

23...Öyle böyle, toptu moptu, kafa koptu, soğuk testi elimi kesti.

34... Tanış manış, asfalta yapış, kapış kapış hayat, oku-bırak, ezil kaç.

74...Sev, bak, gör-oku, kalbine yedin oku, Dans-mans, biraz da şans, hoppala paşam, malkara votka

41...Atar matar, yalnız yıldız, kolpa molpa, duman-zehir, dağ-bayır nehir. aksak topal, bu da nedir???

__ergndgn__

15 Ocak 2014 Çarşamba

UYU

Evde ahali uyumadan
Uyuyamazdım küçüklüğümden beri.
Hep uykusuz kaldım o yüzden.

Ya da erken yatmak zorunda kaldı ahali,
Sırf ben geç kalmayayım diye sabahları.

Şimdi bilsem ki sen uyuyorsun,
İçi çamur gözler yeşermez geceleri.
Keşke uyuduğunu bilsem,
Benim de uykum gelse.
Uyusam...
Uyusak...
Uyu...

((ErGndGn))

SUS PUS

Bilerek sızmadım aranıza.
O hariç, 
Herkes sevdi beni.
Ben içeride değilim,
Sen dışarıda kaldın.

//ergndgn//

PLATONİKLER MEZARLIĞI




Masum ve güzel nedenleriniz yoksa şayet
O şehri asla sevemezsiniz.

Güzel nedenlerim olduğu için aranızdayım.
Sebebim farketmeden, platonikler mezarlığına gömüleceğim.
Doğru düzgün üzülemeyecek bile gidişime.
Yanaklarına dokunamayacağım örneğin.
Omzuma başını koyup derinlere dalamayacak.
Hep güzel kalıp, öyle var olacak
Benimle hiç var olmadan.

//ErGndGn//

29 Aralık 2013 Pazar

SUDAN SEBEP DÜŞÜŞLER

Başka bir kapı açılıyor
Başka bir evrene.
Ne kalbim, ne de dimağım dalgalanmadan duramaz.
Midem bulanır, ellerim titremeye başlar.
Başucumda duran bütün oyunbazları kaçırırım gözden.
Tesadüf; kötü şeyler gelir başına, işler kötü gider.
Kötü adam olmaksa bir tercihtir.
Ne kadar suratsız olsam, hep yalnız dönüyorum eve,
Dikenli telleri aşıp, yuvarlanarak çalılıklardan.
Daha bir cesur, kırıtmadan kaderime.
Dosdoğru yürüyorum işte.
''Ey sen'' diye başlayıp şiirler yazacağım bir kadın olamıyor,
Sevmeyecekler ise beni.
Tekil bir çoğunluk doluveriyor sırt çantama.
''Nereye gidiyorsun'' sorularına flemenkoyla kulak tıkayarak.
Beni anlamadı diye üzülecek bir şey kalmıyor sonra yollarda.
Beyaz, büyülü cam, alkolik seviyesizliğiyle gülümsüyor.
Biraz daha jager, biraz daha kirli bar tuvaleti.
Sıkıcı ve örümcek kaplamış kapkara bir gökyüzü var.
''Yatağına git'' şarkısını dinleyeceğim birazdan,
Dünyanın en güzel kadınından.
Ne içtiğimi merak eden bir tek O.
Cam şişeye sudan sebepler doldurup,
Kuru tutup dudaklarımı,
Uyuyorum...

//eRgNDgN//

18 Kasım 2013 Pazartesi

AYYAŞ SERANAT

Hey!Sevgili(Hıck)
Aşağıya in, ya da camdan bak
Bak bana, ben bir tayyareyim
Tutsak bir tayyare

Tek bir yolcum olmalı elbet
O da sen
Sen olmazsan içimde
Asla özgür olamam

-ErGnDgN-

ÖYLE DEĞİL İŞTE

Gülümsemen var ya hani!
Onu yapma işte, cigerlerim rutinden cıkmasın diye. 
Tutuşun var ya elimi, onu yapma işte
Ya da bırakma öyle, bırakma işte , dokun terlesin. 

-ergndgn-

24 Ekim 2013 Perşembe

VİRÜS

Kimseye kendimi saf ve temiz biri olarak tanıtmadım.
Ben kalbimde haylaz bir çocuk yaşatıyorum.
O vurdukça yeşeriyor can damarlarım.
Eli yüzü kirlidir cesaretimin,virütik tokatlarım vardır.
Sarılınca güzel bir kadına yumuşasa da nasırlarım,
Hijyenik adımlarım olmadı
Ardında yıkık duvarlarımın.


eRgNdGn

UYKUSUZ

Cümleler cebimde uykularım kaçamak faslında.
Beş dakika kapansa gözlerim yetebilir aslında.
Her sabah duraklar bile farkında yalnızlığımın,
Yetmiyor yanımda duran varlığının azlığı. 
-ergndgn-

10 Ekim 2013 Perşembe

KUM HANESİ

Bir zamanlar çok beğendiğim kadın:
Şimdi yaptığın hiç bir şeyi beğenmiyorsam
Değişen nedir?
Değişen bir şey var elbet,
Değişen benim kalbim.
Daha akılcı seviyor artık kıyıları denizlerim,
Vurdukça aşk doluyor dalgalarıma.
Güçlü ve yalın.
Sen ise kum tanesi gibisin artık
Eriyip giden damlalarımla //eRgnDgN//

22 Eylül 2013 Pazar

SOĞUK HAVALE


Sen bugün gittin.

Yakışır her şey sanmıştım sana, 

Ağlamak yakışmıyormuş meğer. 

Sen bugün gittin, tam da çok uyumlu giyinmiştim,

Görseydin beğenirdin. 

Soluk değil iken bugün yüzüm, bugün gittin.

Islak çimler bırakarak ardında.

6 Eylül 2013 Cuma

RENGARENK

Tüm renkleriyle hayatın
Seviyorum seni. 
Kırmızı bir aşk büyüttüm, yeşil duygularla. 
Mavi bir özgürlük kokuyor tenin,
Sapsarı hüzünlerini sevdim turuncu akşamlarda.
-ergndgn-

18 Ağustos 2013 Pazar

AZ BİRAZ YAMALI

Kimya meselesi değil mi?
Terledim şu an. Aşırı derecede de canım sıkıntılı. Önemli bir tarih geçti bugün gözümün önünden. Vakti zamanında son derece değer vermiş olduklarım aslında aşağıyımış benden. Ne edeyim ki, akıllı geçinme durumunun geçerli temellere oturmuş olması beni şımartmış, yapacak bir şey yok. Film aynen cıvık ve sıcak başlıyor. Hızlı ve öfkesiz. Çocukla çocuk, kadınla adam olunuyor, zaman tüneli bir hayli genişliyor haliyle. Vakitlice gidilmiyor evlere; sorunlu bir gençlik hatırası kalıyor bana , duasız bir gece daha ekleniyor berduşluğuma. Mutluluk artık tartarak yaşadığımız bir şey, yani aslında karar kılamıyoruz, gülümsesek mi, yoksa hiç düşünmesek mi? Aksak topal geçiyor zaman. Huysuz bir soğukluğa dönüşüyor her şey bir anda. Çünkü kimlikler konuyor ortaya artık bir bir. Ya da elde etmenin dayanılmaz hafifliği, tavan yapan egolar da olabilir. Bir tenbih sözü: ''Emi''. Sevmek ya da sevilmek sıkıcı bir değişkene dönüşüyor artık. Unutma e mi? Küfretmek istersen, kimyasından başla aşkın. Başta dediğimiz gibi: Kimya meselesi. Fakat edebi bir yalnızlık barındırıyor içinde. Fiziksel bir çöküntü yaşayıp, matematiğini kavrayamazsın bazen. Hayat bilgisi ne kadar yardımcı olsa da sana, Fransız kalacaksın aşka daima.

Siz bu satırları okurken, ben satırlarımı bileyeceğim, hazır olmak için savaşa.
Huzur yastığınıza yamansın.

//Ergün Doğan//